Avrupa’daki Türk medyası, algılamalar, eleştiriler ve öneriler

19 Nisan 2013 Cuma |


Yurtdışında gazetecilik faaliyeti, memlekette sürdürülen aktiviteden hep daha zorlu, daha meşakkatli ve aradaki mesafeler nedeniyle de belki en az görünür olma imkanı yakalanan çalışma alanlarındandır 

Paris'te geçtiğimiz haftasonu 3. Avrupa Medya Buluşması gerçekleşti.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Avrupa'da faaliyet gösteren Türk gazeteciler ile buluştu.
Bundan önce sırasıyla Köln ve Brüksel'de yapılan medya buluşmalarının Paris ayağı daha titiz bir çalışma olarak ön plana çıktı.
Başbakan Yardımcısı Arınç'ın katıldığı buluşma sayesinde TRT, AA, RTÜK, Basın İlan Kurumu, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar ve elbette Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü'nün yöneticileri Avrupa'daki Türk medyasının temsilcileriyle bir araya geldiler.
Bu format oldukça önemliydi.
Başta Fransa ve Belçika olmak üzere İngiltere, Almanya ve hatta Bulgaristan'dan 100'e yakın gazeteci bu toplantıya katıldı.
Almanya'daki Neonazi davasına Türk gazetecilerin alınmaması tartışmalarının gündemde olduğu bir dönemde bu toplantının yapılması ayrı bir önem kazandı.
Ve elbette, Avrupa ülkelerindeki Türkler'in Kürt sorununun çözüm sürecine bakış açısı. Bu iki kritik gündem, toplantıyı daha anlamlı kıldı.
Avrupa'daki Türk gazeteciler, bulundukları ülkelerdeki Türkiye algısında ve Türkiye'deki Avrupa olgusunda önemli bir role sahip...
AB ile müzakereleri sürdüren ancak AB'ye kontrollü bir mesafede tutulan Türkiye'nin Avrupa'daki Türk gazeteciler ve Avrupa'daki Türk medyası konusunda daha kapsamlı girişimlerde bulunması gerektiği düşüncesindeyim.
Bürokrasinin alışıldık kalıpları kökten adımlarla bir bir kırılırken, medyaya bakışta da bu kalıpların bir yana bırakılması gerekiyor.
Özellikle de Avrupa'daki Türk medyası denince akla gelen kalıplardan vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bürokrasinin bir alt birimi ya da uzantısı olarak görülmemeli.
Türkiye'de, siyasetin bürokrasinin önüne geçtiği, bürokratik ezberleri bozduğu gelişmeler yaşanıyor. Bu sağlıklı kırılma sürecinde, sadece Türkiye medyası değil, yurtdışındaki medyanın siyasetin önüne farklı alternatifleri akla getirecek işaret fişekleri atması gerekirken, bazı durumlarda bürokrasinin de gerisinde kalması başta algılara ve resmin net olarak görülmesine zarar verecektir. Hemen burada, Arınç'ın "Avrupa'daki Türklerin bedelli askerlik ücreti ve pasaport harçlarının yüksekliği gibi konulardaki şikayetlerinden şimdiye kadar haberdar olmadıklarını, bunları medyanın yansıtmış olması gerektiği" şeklindeki sözlerini not düşelim. Bu kadar somut bir olgunun bile yansıtılmamış olması, aynayı kendimize çevirmemizi zorunlu kılıyor.
Medyanın cesur ve olan biteni kaygısızca yansıtabilmesi de yine siyasetçilerin de çaba göstermesini gerektiren bir konudur.
Saygın ve referans alınabilecek bir medya ortamı için tartışmaktan ve "kral çıplak" diyen çocuksu, hesapsız doğruculuktan korkmamamız gerektiğini düşünüyorum.
Uluslar arası planda, batı ülkelerinde de medyanın tarafsız olduğunu iddia etmek pek mümkün değil. Avrupa medyası ulusal çıkarlar ve ilkeler sözkonusu olduğunda üç maymunları oynuyor. Bu gerçeği de dürüstçe teslim etmek gerekiyor. Örneğin laiklik ya da yabancı düşmanlığı konusundaki haberleri mercek altına aldığımız zaman, Avrupa medyasının pek de iyi bir sınav verdiğini söylemek mümkün olmuyor.
Bu örneği şunun için verdim. Basın özgürlüğü adına muhalefette sınır tanımamak ve insafsızlık da kredibilite ve itibar sorunu yaratmaktadır, yaratacaktır.
Yurtdışında gazetecilik yaparken, sadece kendi kulvarınızı kollayarak değil, hakemlerin subjektifliğini de unutmadan yarışmak durumundasınız.
AVRUPA ÜLKELERİ DE BAKIŞ AÇISINI GÖZDEN GEÇİRMELİ
Avrupa Türk medyasının sorunları ve gündeminin üst düzey bir yaklaşımla ele alınmasının somut sonuçlarından birisi, belki Avrupa ülkelerinin Türk gazetecilere yaklaşımını gözden geçirmesi olacak.
Önce kendi ülkenizde gördüğünüz itibar ve değere bakarlar... Hep öyle değil midir? Karşılıklı algıların izdüşümü sizin profilinizi oluşturur.
Ülkeniz kurumlarının sizi muhatap alma derecesi, çalıştığınız ülke kurumları nezdinde de referansınız olur.
Tabi burada da belirleyici olan mesleki referanslarınız, yaptığınız işin kalitesidir.
Yurtdışında gazetecilik faaliyeti, memlekette sürdürülen aktiviteden hep daha zorlu, daha meşakkatli ve aradaki mesafeler nedeniyle de belki en az görünür olma imkanı yakalanan çalışma alanlarındandır.
Orada geçen bir yılınız, memleketteki birkaç yıllık çalışma süresi kadar yorar ama bir o kadar da tecrübe kazandırır.
AVRUPA'DAKİ TÜRK MEDYASI VE ÖZLÜK HAKLARI
Avrupa'da yerel medya mantığıyla çalışan gazeteciler, Türkiye'deki basın kurumlarının Avrupa ülkelerindeki temsilcileri... Bir de Avrupa kurumlarında çalışan Türk gazeteciler... Son grup belki ayrı bir yazı konusu olmalı.
Avrupa'da Türk medyası denilince, akla bu üç grup geliyor.
Özellikle Brüksel'de Türkiye'ye yönelik olarak çalışan gazetecilerin bir kısmının geçtiğimiz yıl içinde Türkiye'ye dönmesi dikkat çekti. Bunda Türkiye-AB ilişkilerindeki durağanlık kadar, Türkiye'deki medya sektörünün daha cazip hale gelmesinin etkisi var.
Avrupa ülkelerindeki Türk gazeteciler de teşvik edilmeli kanımca. Örneğin sigorta ve emeklilik haklarında farklı düzenlemelere gidilebileceği görüşündeyim. Kurumlara yurtdışı temsilciliklerini teşvik edecek kolaylıklar sağlanabilir. Yurtdışı bürolarını külfet olarak görmek yerine, yurtdışı bürolarını güçlendirecek formüller bulunabilir. Bunun adresi de Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü olabilir.
ÜRETKENLİKLE GÖRÜNÜR OLMAK
Yabancı medya kuruluşlarında Türk gazetecilerin rolü ve etkinlikleri ise, kaliteleri ve üretkenlikleriyle paralel olarak artar görüşündeyim. Türkiye'deki gelişmeler sadece nesnel bir şekilde yansıtılsa, kasti Türkiye karşıtı propaganda girişimlerine set vurmada başarılı olur.
Türkiye siyaseti tarihinin en önemli adımlarını atarken, uluslararası algı oluşturma çalışmaları, uluslararası bir kurumda yaptırılmayan haberlerle değil, yapılan haberlerle ilintilidir düşüncesindeyim. Siz olanı biteni anlatacak kaliteyi yakalayın, gerisi gelir.
Ülkemizin içinden geçtiği değişim sürecine ve kendimize güvenmememiz için bir neden mi var?
Bu örneği neden mi verdim?
Brüksel ve Paris'te yapılan medya buluşmalarında, kameraların önünde sunum yapan bir bürokratın, uluslar arası bir yayın kuruluşundaki Türkçe servisiyle ilgili "Türkiye aleyhine haber yapılmasına izin vermiyor o kahramanlar," şeklindeki sözlerine binaen...
Bu cümle, artık geride kalmakta olan bürokratik yaklaşımın tezahürüdür esasen.
Bence o imkan, o yayın kuruluşunda yayınlanacak daha fazla Türkiye haberiyle ve daha kaliteli ve donanımlı bir ekiple daha iyi değerlendirilebilirdi.
Ya da Fransızca bir medya oluşumu kurulup, Türkiye'nin anlatılmasıyla... O kadar çok seçenek sıralayabilirsiniz ki... Yapılacak o kadar çok şey var ki... Ülkemiz öyle bir süreçten geçiyor ve olan biten o kadar az yansıtılıyor ki uluslar arası düzlemde...
Anlatmaya, yansıtmaya sistematik bir planlamayla başlansa zaten o kasti propaganda çalışmaları havada kalacak, kimse dönüp bakmayacak.
İki yıl arayla yapılan iki ayrı medya buluşmasında, o kanalın Türkçe servisiyle ilgili aynı vurgunun yapılması, ileri başka bir örneğin verilememesi dikkatimi çeken unsur oldu.
"MERDİVEN ALTI" KOŞULLAR YERİNE TÜRK MEDYA MERKEZİ
Avrupa'daki Türk gazetecilerin "merdiven altı" tarzdaki çalışma koşullarının iyileştirilmesi de önem taşımakta.
Paris'e  bir "Türk Medya Merkezi" kurulması önemli bir başlangıç olabilir belki.
Canlı yayın yapma imkanı sağlayacak ve farklı kuruluşların da yararlanabileceği teknik bir merkez, aynı zamanda kaliteli bir görünülürlük imkanı da getirecek.
Konuşulacak çok nokta, tartışılacak çok öneri olabilir elbette ama Paris buluşmasının gerçekleşmesi bile başlı başına önemli bir adım oldu. Umut verdi.
Bu toplantıların devamının gelmesi de Avrupa'daki Türk medyası açısından önem taşımakta. Tartışmaların biraz daha bürokrasi formatından çıkarılıp, gazetecilerin mümkün mertebe daha fazla katılmaları da önemli bir adım olacaktır.

Saadet Oruç / Paris
http://www.dunyabulteni.net