Demokrasi ararken, çıkış yolu görülmeyen bunalımlara saplandık

23 Nisan 2013 Salı |


Rafet Ulutürk

Kendi kafamızdaki zındanı kendimiz mi yaratırız? Bu işte bize yardım eden oldu mu?
Kafama ışık girmesinden neden korkarız? Aydınlanma bir tehlike midir? Gözümüzü açtık mı?
Bu sorular, Bulgaristan'da bugün yaşayan soyların, etniklerin ve ulusun Trakya'ya gelmesinden çok öncesinde, dünyanın en büyük köle ayaklanmasını örgütleyip yöneten ve Roma kapılarını zorlayan Spartaküs'ün kafasında kaynamıştı. Modern zamanlarda hepimizi ilgilendiriyor. Her gün bunları konuşuyoruz. Güncel soruların acısı ve kederiyle yoğuruluyoruz. Hayatın bol ışığını arıyoruz.
Ne yazık ki, el yardamıyla demokrasi ararken, bocalarken çıkış yolu görülmeyen bunalımlara saplandık. İlkelerimizden kaydık. Ödün vermek zorunda kaldık. Kendi politik partimizde bütünleşmeye çalışırken, bize karşı yükselen yeni bir iktidar dalgasıyla mücadele etmek zorunda kalıyoruz. İç ve dış çelişkiler keskinleştikçe günlük yaşantımız kötüleşiyor, sosyal problemlerimiz aşılamaz oluyor.
Yeni ortamda, halkın öfke ve nefret dalgası patladı. 24 şehirde birden halk protestoları sokak ve meydanlardan taştı. Polis saldırıları kan akıttı, yaralılar hastanelere taşınırken, polis karakolları kelepçeli insanlarla doldu. Halk isyanları örgütlemek için gazete haberlerini okuma, toplantı ve mitinglerde çağrı yapma zamanı doldu. Bu iş artık yalnız internet üzerinden de yapılabiliyor. Kimseye küfür etmeye, kimseyi kötülemeye gerek yok. Şişirilmiş elektrik faturalarını eline alanların suskun yürüyüşü Bakanları koltuklarından attırıyor, hükümeti istifaya zorlayabiliyor. Parlamentonun, Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığını kuşatanlar iktidara göz sıktırmıyor. Halkı soymak çok tehlikeli bir iş olduğunu öğrenmeye başladı gibiler. Tarihte, eskisi gibi yaşamak istemeyenler eskisi gibi yönetemeyenlerden her zaman daha kuvvetli olmuştur. Bu kavganın içinde bir doyulanlardanız, sokaklarda olanlardanız, başkaldıranlar biziz. Demokraside en güçlü silahımız birlikte olmamız ve seçim hakkımızı akıllı kullanmamızdır.
Görüldüğü üzere gençlerimiz Ahmet Doğan'ın yolundan yürümek istemiyorlar. Onların temsilcisi 8. kurultayda genç kuşak adına çıkardı tabancasını. Bu eylemin derin ve tek anlamı şuydu: "Biz eskidi gibi yaşamak istemiyoruz!"
Son yıllarda HÖH partisinden ihraçlar, temizlikler inandırıcı olmadı. Halkımız A. Doğan'ın geçmişiyle ilgilenmiyor artık. Ajanlık falan boşlaf. A. Doğan bizi oyuna getirmeseydi, şehirli ve köylü emekçilerimizi geçinemiyecek duruma getirmeseydi, insanımız sabırlıdır ve başkaldırmazdı.
Fakat A. Doğan ve etrafına topladığı ekip soyguncu zenginlerle gruplaştı ve insanımızın üzerine çöreklendi. Bu çöreklenme 23 yıldan beri devam ederken nefes alamaz duruma geldik. Çok ezildik. Ne çalışarak, ne de emekli maaşıyla geçinebiliyoruz.
Biz A. Doğan'ın Başkanlıktan düşeceğini biliyorduk. Çünkü sallanan ağaçta meyve kalmaz, hepsi düşer. O düştü. Daha düşecekler de var. Herşeyi yenileyecek azgın doğum sızılarının birgün geleceğine inanıyoruz.
Şu 8. kurultayda Lütfü Mestan'ın ansızın seçilmesi, doğum sürecini durduran ağırı kesici gibi oldu. Bazen, Oktay Enimehmedov'u sahneye çıkaran da Ahmetlerin Lütfülerin kendisidir, diye düşünüyorum. Çünkü bu genç su tabancasıyla sahneye fırlamasaydı L. Mestan kurultaydan % 98 oy alamazdı. Bu sahneyi onun seçilmesini isteyen perde arkası güçler de planlayıp gerçekleştirmiş olabilir.
Bir düşünelim. Ortada kurucu delege olan Kırcali milletvekili Remzi Osman karşısında Lütfü Mestan kaç oy alabilirdi? Deliorman ve Dobruca delegelerin kendi başkan adayını göstermeyecekleri ne malüm. Lütfü'nün Başkan koltuğuna oturtulmasıyla "eski hamam eski tas" bir süre daha devam eder. Bu hesap çarşıya uyar mı bilinmez! Onu 12 Mayısta hep birlikte göreceğiz.
Mestan'ı başkan yapan A. Doğan ömrünü uzattı. Yeni ekibin konuşmaları "Lider böyle demişti, lider şöyle demişti" vitesine girdi. Belki de tüm olup bitenler A.Doğan'ın başarılı bir manevrasıdır.
Onları dinleyenler, bizi birbirimizin ruhsal derinliğine, vicdan temizliğine, kendi özümüze bakmaya başladık. Davamıza yavaşça ihanet eden ve bize yüzçeviren parti konum değiştirmeye devam ediyor. Ortada yeni bir bakış açısı, yeni bir hedef yok. Bizi A. Doğan kanserini yaşatmaya ve taşımaya zorluyorlar. Bu kanser ölümcüldür. Hepimizi götürecektir derken.
Eğirilenler, geri adım atanlar, davadan kopanlar, nefretle uzaklaşanlar, saf değiştirenler oldu. Ama hepimizin gözü hep HÖH'te idi. Gelişmeleri izleyenlerin politik uyanışı, kitle kıpırdanışlarını etkileyişi, yükselen dalgada bir damla olma atılımı dikkati çekiyor. Kulaklara analetik düşünceler gelirken, yeni ve daha yüksek irdeleyici bir bakış açısı belirişi gözden kaçmıyor. Değer yargılarında değişim süreci başladı. Bunun adı tutsak kafaların kurtuluş sürecidir. Daha yüksek ve esaslı bir bakış açısı hayatımızı yeniden yeşertebilir.
Yeni bir bakış açısı, bir fikirden fazladır, özünde yeni bir güç ve ümit taşır.
Olaya 2013 bahar seçimleri açısından bakarsak, bu seçimde daha yüksek bir bilinç düzeyini hayata çağırmak zorundayız.
Bırakalım artık şu kebap köfte ve seçim turizmi işini. Bizim hayatımızın, çekilenlerimizin değeri 20 leva değildir.
Hedef değiştirmemiz şarttır. Bu seçimler de eski yoldan yürümeye devam edersek, sürüde kalmayalım mantığında ısrar edersek, yeni daha büyük ve hepimize yararlı olan hedeflerimizi yine gerçekleştiremeyiz.

Son dönemde herşey hızla değişiyor. Birçoğumuzu iliklerine kadar ürperten, tüylerimizi diken diken eden olaylar yaşıyoruz. Sanki herşey şu Oktay Enimehmedov'un boş tabancayla sahneye sürülmesiyle başladı. Ardından düğmeye daha da basıldı ve sokaklar ve meydanlar insan doldu. İnsanlar kafalarındaki zındandan ansızın kurtuldu. 23 yıldan beri Sofya sokakları kana boyanmamıştı. Gençler bu cesareti nereden buldu? Toplum kuşak değişimini hayata çağrıyor.
Diploması sahte, amca çocuğu, ajan macan bakanlarla bu işlerin olmayacağını algılayanların ordusu öne geçti. Ülkeyi terkedenlerin neden olduğu kan kaybı toplumu sarsıyor. Her yerde psikolojisi bozulmuş insanlar var. "Ahmet delirtti bizi!" deyenler var. Delilik herkesin yüzüne vurmuyor. Kimilerin deliliğini alkolde boğuyor. Sofya tımarhanesi "sivri akıllıların sıcak mekânı." dolmuş. İçerdekiler "Biz Oktayı bekliyoruz!" diyorlar. Makine dönmeye başladı. Tehlike eskiden olduğu gibi değil tehlike çok büyük.
Bazan kafamı cama dayayıp gün batışını izlerken, Oktay politik sahneye fırlamasaydı, çok büyük bir tiyatro olacaktı diye düşünüyorum. Onun tepkisi pençereye atılmış bir taş oldu. "Tık" dedi. Oysa partinin içi öyle kaynıyor ki, öyle kokuşmuş ki! Türkleri deli eden, üzen de onlar oldu.
Didişmekten bıktım. Jivkov zamanında içerde kaldım delirmedim, dayak yedim dayandım, sürgünde süründüm, ince acılara, açlığa, hasrete dayandım, ama şu A. Doğan ekibinden çektiklerim yedi bitirdi beni.
8.Kurultay'dan iki ay bile geçmedi, kafamdaki zındana yeniden kapandı.
Kırcali Milletvekili Remzi Osman'ı tanırım. Ekranda çok gergindi. Heyecanı yüzüne vurmuştu. Sağ eli hep cebindeydi. Gözleri fırıl frıldı. Öğrendiğime göre, konuşması cebindeymış. Oktay daha önce fırlamasa, hemen söz isteyecekmiş. "Raporu kabul etmiyorum. Çünkü burada Partiden hiç söz edilmiyor. Öldük mü?" diyecekmiş.
"HÖH kuruluş ilkelerine ters düştü, kuruluş ilkelerine ihanet etti, halkın dertlerine sırt çevirdi, seçmenden uzaklaştı, yolumuzun yol değil!" demeye hazırlanmış diye duydum.
Şimdi ortam iyice dalgalandı. Bu yazı basına sızdı. Remzi merttir. İhanet nedir bilmez. Halktan kopmadı. "Parti kabuğuna dönmeli" gibi sözleri daha önce de söyledi. Bir de, Ahmet'in istifasını basa basa istemeye kararlıydı. Şans işte, yapamadı, ortalık karışınca kısmet başkasına doğdu. Remzi, konuşmasını yaptıktan sonra, biletini ve delege kartını Ahmet'in yüzüne fırlatıp salondan çıksaydı, ardından en az bir 50-55 kişi yerlerinden kalkıp kapıya yönelecekti.
Remzi olayı derinleşti ve listelerin dışına atıldı. Kesilmiş odunlarının aynı duvara dizildiği gibi, o da, tıpkı, daha önce istifa edenler gibi damlalık altına dizilmeyi kabul edecek mi?
Remzi seçimlerinden önce partiden ayrılsa beraberinde kaç milletvekili ve kaç belediye başkanı götürür?
Oyları ikiye bölebilir mi? Yeni parti içi artık geç. Kasim mi ? Yoksa Güner Tahir'in Ulusal HÖH partisini desteklese seçim çıtasını açabilirler mi?
Çünkü Güner'in kuzeyde 100 bin üstünde oyu var. Remzi güneyden ve Batı Rodoplar'dan 100 binden fazla oyalır. Soydaşları da peşine takarlarsa parlamnto grubu kurabilir.
Kasim ile birlikte hareket etse ne olur? Bu sefer çıtayı soydaşlar ile beraber geçebilirler mi?
Şimdi gidip halka şu sistem hakkında iki soru sorsak. Totaliter rejimin hışımına uğrayan ve ardından A. Doğan tuzağına düşenlerin demokratik düzeni, pazar ekonomisini desteklediği görülür.

Son 23 yılda HÖH'ü sahiplenme alışkanlığı meydana geldi. Su yatağını kolay kolay değiştirmez.
Halk körü köründe şu ya da bu politik partiye bağlanmaz. Herşey yeni baştan esaslandırılacak.
Halkı özgürce seçim yapmaya çağrıyoruz.
Menfaatlerimizi düşünerek hareket edelim ki, başlattığımız yenilenme sürecini başarılı biçimde sürdürebilelim.
Çatlaya çatlaya mutlaka yarılacak ve en güzel nimetler size akacak...
Güç kaynağımız, sizin HÖH içinde hiçbirşeyin eskisi gibi kalıp yeniden kokuşmasını istemeyenlerin ordusunu oluşturmanızdır. Kafamızdaki zındandan mutlaka kurtulmalıyız!
12 Mayıs 2013 Karar gününü unutma, artık yanlış yapma hakkınızın da kalmadığını bilmelisiniz.