İzinin Tozuna Yüz Sürmek İçin Yine Yollardayız

26 Nisan 2016 Salı |

Vedat S. Ahmed


Tarih 20 Nisan, günlerden Pazartesi değil Çarşamba, yıllardan 571 değil 2016… Kutlu doğumundan 1445 yıl geçmiş yâ Rasûlâllah!
Dün Tuna boyunda Rusçuk’ta seni andık, seni anlamaya çalıştık, seni anlatmaya gayret ettik ey Cân-ı Cânân Efendimiz.
Senin sesinin Rusçuk’ta, Tuna ovasında, Deliorman’da, Dobruca’da, Kırcalı’da, Rodoplar’da, Filibe’de, senin güzelliğini temsil eden güllerin diyarı Kızanlık’ta, hatta Vidin’de yankılanması bir başka güzellik... İnsanların emniyet ve huzur içerisinde birlikte yaşayabileceklerini, ama bunun bir ahlâkı olduğunu, bu işin bir marifet işi olduğunu, bunun için hikmet ve irfanî bir bakışın olması gerektiğini dilimiz döndüğünce şehir ve köylerden gelen kardeşlerimizle paylaştık ey Kân-ı İrfân Efendimiz.
Bugün ise vuslat yolcusuyuz... İnleyerek sana geliyoruz... Senin nurunla nurlanan Nurlu Medine’den münevver olarak dönmek için senin huzuruna geliyoruz ey Nûr-ı Dilârâ!
Sofya havaalanından Bulgristanlı 20 kardeşimizle izinin tozuna yüz sürmek için yola revan oluyoruz. Bir zamanlar Bulgaristanlı hacılar Deliorman’dan, Kırcalı’dan, Dobruca’dan hacca yola çıkar ve İstanbul’da diğer hacılarla buluşarak yolculuklarına birlikte devam ederlermiş. Biz de onun misali İstanbul’da uçak değiştiriyor, aynı duyguları paylaşan ve aynı menzile ulaşmaya çalışan Kosovalı, Roamnyalı, Slovenyalı, Kırgızistanlı, Arnavutluklu ve sair kardeşlerimizle birlikte dünyanın merkezine doğru hareket ediyoruz. Uçağımız milleri aştıkça aşıyor, biz de sana yaklaştıkça yaklaşıyoruz yâ Nebiyâllâh.
Yolculuğumuz esnasında beynimde birkaç mısra dolaşıyor, insanlığa senden öğrendiği insanlığı öğreten büyük Yunus’un derûnî mısraları bunlar:
Arayı arayı bulsam izini, 
İzinin tozuna sürsem yüzümü. 
Hak nasîb eylese görsem yüzünü, 
Yâ Muhammed cânım arzular seni. 

Bir mübârek sefer olsa da gitsem
Kâbe yollarında kumlara batsam 
Hûb cemâlin bir kez düşte seyretsem
Yâ Muhammed cânım arzular seni. 

Evet, mübarek bir seferdeyiz. Umre yolculuğundayız... Tekrar nasip eden Yüce Mevlâ’ya şükürler olsun!
Bir zamanlar aylarca yolculuktan sonra ulaşılan mukaddes şehir Medine’ye bizler üç saatte varıyor  ve senin mübarek kabrini işaret eden yeşil ışıklı minareyi semadan görüyoruz. Yeşil kubbe görünüyor...
O ana kadar sürdürdüğümüz zikir ve tesbihlerimize ara veriyor, seni salât ü selâmlarla anmaya yoğunlaşıyoruz. Allah’ın andığı, meleklerin yâd ettiği mübarek ismini anarak kalbimizi ferahlatıyor, gönlümüzü cilâlıyor, sana hem burada hem de kıyamet gününde yakın olmaya gayret ediyoruz. Çünkü sen gözlere nûr, kalplere sürûrsun ey Âlî Sultan!
Sen ve senin getirdiğin kutlu mesaj ne cezbedici ki, 15 asır sonra milyonlar senin sevdanla Medîne’yi arşınlıyor, dertlerine deva, hastalıklarına şifa arıyor. Târümâr olmaya yüz tutmuş gönül ve yurtlarını Medîne’nin nuruyla yeniden münevver kılarak medeniyetini ayakta tutmaya çalışıyor. Medînesiz medeniyet olur mu yâ Habîbâllâh?! Olur belki, ama Mehmed Âkif’in tarif ettiği ve bugün de sıkça karşımıza çıkan o tek dişi kalmış canavar medeniyeti olur...    
Sen hasta gönüllere şifasın, feri gitmiş ve şaşıya dönmüş gözlere nûrsun, sen Muhammedü’l-Emîn’sin. Bizler senin bizlere bıraktığın emniyeti arayıp bulmaya geldik yâ Sâdika’l-va‘di’lemîn! Bizler emniyet isityoruz, insanlık emniyet istiyor... Ama ne yazık ki, emniyet yanlış yerlerde aranıyor. Emniyet senin kurduğun, senin model olarak bıraktığın şehirdedir ya da ona göre kurulan, düzenlenen şehirlerdedir. Orası iman baçesidir, emanet yurdudur, emniyet şehridir, ümniye ülkesidir... Bizleri de oraya kabul et yâ Muhammedü’l-Emîn! Hatamız çok, kusurumuz sonsuz, günahımız gırtlağa kadar, ama eşiğine geldik, ümmetinin bir ferdiyiz, ‘vâ ümmetî’ sırrına kavuşmaya geldik, kabul buyur ey tıfıl iken ümmetin dileyen Peygamber!
Binlerce salât, binlerce selâm sana ey selâm ülkesinin imamı! Mübarek ailene, seçkin ashabına, kıyamete kadar selâm ülkesini kurma yolunda yürüyenlere selâm!...

VEDAT S. AHMED'İN DİĞER YAZILARI