Ali Maskan
Eski Adalet Bakanı ve Evet
Bulgaristan Partisi’nin Başkanı Hristo İvanov’un Hak ve Özgürlükler Hareketi
(HÖH) Onursal Başkanı Ahmet Doğan’ın yazlık villasının yanındaki halk plajına
girmesinin, Ulusal Koruma Dairesi (NSO) görevlileri tarafından zor kullanılarak
engellenmesinin ardından ülkede başlayan gösteriler, her geçen gün genişleyerek
devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in NSO görevlileri hakkında
soruşturma başlatıldığını açıklamasının ardından, Başsavcı İvan Geşev
cumhurbaşkanlığı danışmanlarından ikisini yolsuzluk suçlamasıyla tutukladı. Bu
gelişmeyle, cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki gerilim açıkça kamuoyuna
yansımış oldu. Cumhurbaşkanı Radev’in katıldığı bir törende, protestolar ne
kadar sürecek sorusuna “Gitmeleri gereken kişiler iktidardan düşünceye kadar”
cevabını vermesi olayların boyutunu net bir şekilde ortaya koymuş oldu.
Balkanlarda yaşanan bu
satranç oyununa AB’den yeni çıkmış İngiltere’nin nasıl müdahil olacağı, aslında
merak edilmesi gereken bir husus. İngiltere açısından Kuzey Afrika bağlantılı
Orta Doğu daha öncelikli bir gündem olmasına rağmen, oyunun açıldığı her bölgede
İngiltere’nin var olması kaçınılmaz olacaktır. Klasik İngiliz “Kıta Avrupasını
dengeleme” politikasını düşündüğümüzde, oyunun kurallarına yeni bir boyut
gelmesi muhtemel.
Sokak gösterilerinin artması üzerine Başbakan Boyko
Borisov, Maliye Bakanı Vladislav Goranov, İçişleri Bakanı Mladen Marinov ve
Ekonomi Bakanı Emil Karanikolov'un istifalarını istedi. Akabinde Sağlık Bakanı
ve Turizm Bakanı’nı da içine alacak şekilde beş bakanı görevden aldı. Lakin başbakan
ve başsavcının istifasını isteyen göstericiler bununla yetinmeyeceklerini,
istekleri kabul edilinceye kadar gösterilere devam edeceklerini belirttiler.
Bu gelişmelerin Bulgaristan’da önemli bir
değişikliğin öncülü olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Son dönemlerde,
Batı’nın sosyal medya destekli halk hareketleri marifetiyle çok başarılı bir
şekilde gerçekleştirdiği operasyonları farklı coğrafya ve ülkelerde
görmekteyiz. [1]
Türkiye’ye olan etkisine
bakacak olursak, Türk azınlığın siyasi etkinliği sınırlandırılabilir, Türk Akım
projesinin maddi ve siyasi faydaları tehlikeye girebilir, Türkiye’nin Balkanlar
ve Avrupa’ya fiziki girişi kontrol altına alınabilir, Türk azınlığa etnik bir
ayrımcılık uygulanabilir, uluslararası göç konusunda yeni sorunlar yaşanabilir.
Olayların bir Türk partisinin onursal başkanı ve
milletvekili nezdinde başlamış olması ise çok manidar bir durum olarak değerlendirilebilir.
Her ne kadar bu yaşananlar Türklere karşı bir etnik karşıtlığı gündeme getirmiş
olmasa da, bundan sonraki seçimlerdeki HÖH’ün durumunu olumsuz yönde
etkileyebileceğini düşünebiliriz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore
edilen Bulgar Demir Kilisesi’nin açılışında bir araya gelen iki ülke lideri
arasındaki ilişkilerin olumlu seyrettiği herkes tarafından biliniyor. Bu
kültürel yakınlığa karşılık olarak Bulgaristan’daki bir Osmanlı camisinin de
Bulgar hükümeti tarafından restore edileceğinin açıklanması, iki ülke
ilişkilerine ayrı bir boyut kazandırdı.
Eylemlerin “zehirli üçlüsü”
olarak adlandırılan Arman Babikyan, Avukat Nikolay Hacigenov ve Prof. Dr.
Velislav Minekov Facebook’ta yayımladıkları mesajlarında “İktidardaki mafyadan
kurtuluncaya kadar yine toplanıyoruz” ifadesini kullandılar. Ayrıca Minekov
medyaya yaptığı açıklamada, sistemin vatandaşlar tarafından değiştirilmesi
gerektiğinin altını çizdi. Sosyal medya destekli sokak muhalefeti başbakanı,
başsavcıyı ve HÖH Milletvekili Delyan Peevski’yi hedef olarak gösterirken,
Cumhurbaşkanı Radev halkın iradesinin yanında olduğunu açıkça ifade ediyordu.
Bu haliyle bakıldığında, Bulgaristan’da her türlü
önlem alınmaya çalışılmış olsa da, Rusya ve Türkiye’nin bir “Truva atı” ile
tekrar sahneye çıkmasından daha endişe verici hiçbir şey olamazdı. Sosyal medya
destekli bu halk hareketi sadece Borisov hükümetinin görevden ayrılmasını
değil, sistemin tamamen değişmesi yönündeki talepleri gündeme getiriyor.
Devletin mafya ve oligarklar tarafından yönetildiğini savunan halk, mafya
yönetiminin tamamen sonlandırılması talebini vurguluyor. Gösterilerin boyutuna
göre ya erken seçime gidilecek ya da 2021 Mart’ında olması gereken genel
seçimler beklenecek. Ama her hâlükârda, ülkede yeni bir seçim yapılana kadar,
gösterilerin devam etmesi muhtemel görünüyor.
Bulgaristan’ı ABD yanlısı bir eksene doğru götüren bu
sürecin halk tarafından yönlendiriliyor olması, batılı değerler açısından
demokratik bir sürecin desteklenmesi olarak telakki edilecektir. Dünya
kamuoyuna da bu şekilde sunulacak gelişmelerin olumlu bir karşılık bulması
muhtemel.
Peki, bu hareketin başarılı olması durumda Rusya ve
Türkiye’yi bekleyen tehlikeler neler olabilir? Rusya açısından baktığımızda,
Türk Akım projesi sıkıntıya girebilir, Bulgaristan üzerindeki etkinliği
sınırlandırılabilir, Türk Akım projesiyle Balkanlarda siyasi üstünlük
kurmasının önüne geçilebilir, Balkanlar’da Türkiye ile ortak politik
girişimleri engellenebilir, Karadeniz’deki üstünlüğü sınırlandırılabilir.
Türkiye’ye olan etkisine bakacak olursak, Türk
azınlığın siyasi etkinliği sınırlandırılabilir, Türk Akım projesinin maddi ve
siyasi faydaları tehlikeye girebilir, Türkiye’nin Balkanlar ve Avrupa’ya fiziki
girişi kontrol altına alınabilir, Türk azınlığa etnik bir ayrımcılık
uygulanabilir, uluslararası göç konusunda yeni sorunlar yaşanabilir.
Yunanistan ile yıllar önce yaşadığımız ve dün
itibarıyla çözdüğümüzü düşündüğümüz sorunların temcit pilavı gibi ısıtılarak
gündeme getirilmesi, Türkiye’nin batısında yeni problemlerin sinyallerini
veriyor. Yunanistan ile Doğu Akdeniz, Libya ve Ege adaları hususunda yaşanan
uyuşmazlıklara bir de Bulgaristan ile çıkabilecek olası sorunların eklenmesi,
AB ve ABD’nin geniş tabanlı sürdürülebilir çatışma stratejisinin bir sonucu
olarak karşımıza çıkıyor.
Olayların bir Türk
partisinin onursal başkanı ve milletvekili nezdinde başlamış olması ise çok
manidar bir durum olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar bu yaşananlar
Türklere karşı bir etnik karşıtlığı gündeme getirmiş olmasa da, bundan sonraki
seçimlerdeki HÖH’ün durumunu olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünebiliriz.
Balkanlarda yaşanan bu satranç oyununa AB’den yeni
çıkmış İngiltere’nin nasıl müdahil olacağı, aslında merak edilmesi gereken bir
husus. İngiltere açısından Kuzey Afrika bağlantılı Orta Doğu daha öncelikli bir
gündem olmasına rağmen, oyunun açıldığı her bölgede İngiltere’nin var olması
kaçınılmaz olacaktır. Klasik İngiliz “Kıta Avrupasını dengeleme” politikasını
düşündüğümüzde, oyunun kurallarına yeni bir boyut gelmesi muhtemel.
Klasik konvansiyonel güçlerin yerine, psikolojik
silahların kullanıldığı günümüz soğuk savaşlarında, toplumları yönetebilmek
ülkelerin gücünün göstergesi olacak. ABD ve Rusya bu anlamda farklı silahların
kullanıldığı asimetrik bir mücadele sürecindeler. Dijital devletler çağında,
Rusya’nın klasik dönem mantığıyla mücadele yöntemini gözden geçirmesi
gerekecek. Türkiye’nin Balkan coğrafyasında sahip olduğu tarihsel gücü ise hiç
kuşkusuz bütün ülkeler tarafından yakinen takip edilecek. [2]
[“Korsanlıktan Siyasal İslam'a: Cezayir'de Sosyal ve
Toplumsal Değişim” ve “Kalanlara Gurbet Gidenlere Memleket Rumeli (Makedonya
Türkleri)” kitaplarının yazarı olan Ali Maskan çalışmalarını sömürgecilik ve
Afrika ile Balkanlar alanlarında sürdürmektedir]
[1] https://www.sde.org.tr/ali-maskan/genel/yonetilebilir-hukumetlerden-yonlendirilebilir-halklara-kose-yazisi-17702
[1] https://www.sde.org.tr/ali-maskan/genel/yonetilebilir-hukumetlerden-yonlendirilebilir-halklara-kose-yazisi-17702
[2]
https://www.sde.org.tr/ali-maskan/genel/balkanlardaki-turk-azinliklarinin-siyasi-varligi-kose-yazisi-17542
AA