Bulgaristan’da Türkçe eğitimin seçmeli ders olarak yasa ile kabul edilmiş olsa da, bu konuda çeşitli zorluklar çıkartılmaktadır. Yasada çeşitli boşluklar bırakılarak Türk çocuklarının Türkçe ders görmemeleri için her türlü engel çıkartılmaktadır. Örneğin Bulgaristan’da 1992 yılından beri Türkçe ders kitabı basılmamaktadır. Bulgar asıllı eğitimciler ise,- özellikle okul müdürleri - Türkçe eğitim gören çocukların daha sonra entegrasyon sorunu ile karşılaşacaklarını belirterek Türkçe eğitimi için çeşitli zorluklar çıkartmaktadırlar.
Kırcaali bölgesinde 2010 yılında eğitim gören 12000’i Türk kökenli çocuktan sadece 3738’inin Türkçe eğitim gördüğü belirtilmiştir…
Türklerin yoğun olarak yaşadığı Salifler bölgesinde bulunan 1500 öğrencili Kırcaali’nin en büyük İlköğretim okulunda, 700’ den fazla Türk kökenli çocuk Türkçe eğitim görememektedir…
Kırcaali civarındaki 2000 – 3000 nüfuslu sadece Türk kökenlilerden oluşan Sağırlar köyünde Türkçe eğitim verilmemektedir…
Kırcaali bölgesindeki Türkçe Anadili eğitimi konusuna tarafsız olmamak elde değil. Fakat olaya, objektif olmak açısından bakarak ve Türkçe eğitim gören çocuk sayısını yüksek tutarak belirteyim ki, Türk kökenli çocukların üçte ikisi Anadil eğitimi görmüyor.
2010 yılında Kırcaali “Ömer Lütfü Kültür Derneği” tarafından düzenlenen “Anadilim Türkçe” kompozisyon yarışmasına katılan çocuklar, o yetişkin “büyüklerin” küçücük dünyalarına hapsolmak istemediklerini, o temiz ve masum duygularla sanki “büyüklere” ders vermek istiyorlar!
İşte “Anadilim Türkçe” kompozisyon yarışmasında dereceye giren çocukların yazılarından bazı alıntılar:
Çamdere’den 3. sınıf öğrencisi Sabri şöyle yazmış:
“…Anne kelimesi ne kadar sıcaksa, Anadil kelimesi de o kadar sıcak geliyor bana. Ben annemi ne kadar seviyorsam Anadilim Türkçemi de o kadar seviyorum…”
Kırcaali’den 2. sınıf öğrencisi Cem ise duygularını şöyle ifade etmiş:
“…Ben en çok Anadilimi severim… Bazı insanlar kendi Anadiline zarar vermek istiyor. Bence bu çok kötü bir şey…”
Karagözler’den 4. sınıf öğrencisi Sinem’in ise sanki biraz çocukça sitemi var:
“…Türkçe dersini çok seviyorum, ama (ders) kitaplarımız çok eski ve hepimize yetmiyor. Kitaplar on beş yaşında olduğu için hepsi yırtık ve karalanık(karalanmış). Birkaç eski dilbilgisi ve birkaç okuma kitabımız var…”
Tosçalı’dan 3. sınıf öğrencisi Ceyda’nın kaleminden:
“…Anadilim Türkçeyi çok seviyorum. O bizim dilimiz, her şeyimiz. Sonsuza kadar da öyle kalacak…”
Köprülü’den 6. sınıf öğrencisi Mervan’ın duygularının bir kısmı da şöyle:
“ Anadilimiz, Türkçemiz ne zorluklarla gelmiş bu günlere… Yıllar önce bu güzel dilimizi elimizden almak için çok çabalamışlar. Çok canlara kıyılmış, çok gözyaşları dökülmüş ve çok insanlar göçüp gitmişler başka ülkelere…”
Alibeyköy’den 6. sınıf öğrencisi Fatma şunları yazmış:
“…Anadilim seni en iyi şekilde öğrenmeyi, en güzel şekilde konuşmayı ve güzel yazmayı öğrenmeye gayret ediyorum…”
Salmanlı’dan yine 6. sınıf öğrencisi Melek’in yazısı da çok anlamlı ve sanki nasihat veriyor:
“…Küçük büyük herkes dilini öğrenmeli ve bilmeli. Bu çok önemlidir çünkü dilini kültürünü bilmeyen insan köksüz bir ağaç gibidir. Köksüz ağaçları ise seller, rüzgârlar çok çabuk yok eder…”
Işıklar’dan 8. sınıf öğrencisi Rabiye’ den de öğreneceklerimiz var:
“… Benim annemin ninni söylediği, ninemin masal anlattığı, babamın öğütler verdiği dil Türkçedir… Bulgarca ülkemiz resmi dilidir. Resmi daireler ve hastanede, sokakta ve işyerlerinde kendimizi doğru anlatabilmemiz için çok çabalamalıyız, Anadilimizle birlikte Bulgarcayı da öğrenebiliriz… Bunun yanı sıra Anadilimiz hiçbir zaman ikinci plana geçmemeli, çünkü bu dil bize atalarımızın emanetidir…”
Koşukavak civarından 8. sınıf öğrencisi Semiha’nın da ilginç uyarıları var:
“…Kimse akrabalarını ve vatanını seçemiyor. Bence Anadil de bunlardan. Ben Türküm ve Anadilim de Türkçedir. Anadilimize sahip çıkalım…”
Çakırlar’dan 8. sınıf öğrencisi Embiye’ nin yazısından da birkaç cümle:
“…Anadilimiz bizim gururumuz. Onunla ne kadar gurur duysak az. Bana göre her Türk, kendi Anadili olan Türkçeyle gurur duymalı. O bizim aynamız. Ona baktığımız zaman kendimizin en gerçek yankısını buluyoruz…”
İridere’den Lise çağındaki Gündoğan’ı ilk gördüğümde, “Senin adına gönderilen yazıyı sen mi yazdın?” diye sordum, o da “ Ben yazdım abi” dedi ve bize de başka söz düşmez… İşte Gündoğan’ın yazısından bazı özetler:
“…Anadilimiz Türkçe gülmüyor artık. Umarım, ‘hiç dil güler mi?’, ‘olacak şey değil!’ demiyorsunuzdur. Nasıl bir çiçeğin açması o çiçeğin gülümsemesi ise, bir ağcın meyve vermesi o ağacın gülümsemesi ise, bir dilin gülümsemesi de o dilin mensuplarının kendi dillerini çok iyi bilmeleri, muhafaza etmeleri ve geliştirmeleridir, yani o dilde entelektüel üretimi arttırmalarıdır…
…Konfütçyüs; ‘ bir milleti yok etmek istiyorsanız işe önce dili ile başlayın’ der. Biz Bulgaristan Türkleri olarak, varlık sebeplerimiz olan annelerimizin dili olan Türkçemizin önemini, bu dilin bu ülkede konuşabilmesi için ne bedeller ödendiğinin ne kadar bilincindeyiz? Dahası bu günlerde Anadili Türkçe olan gençlerimizin yüzde kaçı gereği gibi Türkçe yazıp okuyabiliyor?...”
Görüldüğü gibi Türkçe Anadili eğitiminde yaratılan her türlü kısıtlamalara rağmen, çocukların yazdıklarına bakılırsa, çocukların herhangi bir entegrasyon sorunu olmadığı apaçık ortada…
Ancak Bulgaristan’da bazı “büyüklerin” kendi küçücük dünyalarına hapsoldukları ve dünya entegrasyonundan bihaber oldukları da apaçık ortada…
Durmuş Arda