Bunların adı da bizim bildiğimiz gibi, Türk değildir, her zaman. "Türk
ahalisi", "Türkçe konuşan topluluk", "Anadili Bulgarca olmayan
kitleler", "Birtakım etnik gruplar" ve buna benzer ifadelerle
tanımlanırlar.
Daha sözümüzün başında belirtelim ki, bu bir milyon civarındaki
insanın hakkı nedir, hukuku nereye kadar uzanır? soruları bu
yazımızın konusu değildir.
Ancak, şu iyi bilinmeli: Bu, bir milyon civarındaki insan, kendi
anadili, Türkçesi ile kendi romanını, kendi destanını, kendi şiir ve
türkülerini yaratmıştır…
Bu bağlamda biz Türkler, yüzyıllardan bu yana, bu coğrafyada büyük
topluluk olan Bulgarlar ile, omuz omuza, kardeşçe bu toprakların
imarı, kalkınması, gelişmesi için emek vermiş, yürek vermiş
insanlarız. Aramızdan Bulgaristan'ın adını, şanını tüm dünyaya duyuran
değişik spor dallarında şampiyonlar da çıkmıştır…
Ayrıca, acılı günlerde, düğün ve şenliklerde beraberliğimiz dillere
destandır. Masa sohbetlerimize, meydanlarda "hora" oyunlarımıza hiç
doyum olmamıştır.
Ortada, böyle bir tablo oluşturmuşken, Bulgar halkı, bir yüz yıldan
fazla bir süreç içinde, Türk insanının ne türküsüne, ne de öykü ve
romanına karşı belli başlı bir ilgi duymamıştır. Oysa, totaliter
dönemde, demokrasi yıllarında Bulgar yazarları ve şairlerinin
eserleri, belli çevrelerce sürеkli Türkçe'ye aktarılmakta, L.
Levçevler, B. Asenovlar, İ. Doynovlar, İ. Georgiev, G. Traykov vb.
yapıtları, Türk okuyucular tarafından her zaman merakla karşılanmış,
karşılanmaktadır. Hatta Türk insanını, eserlerinde çoklukla negatif
çizgilerle takdim eden İ. Vazov'un kitapları da Türkçe'ye
çevrilmiştir.
Bu konuyla ilgili şairimiz Naci Ferhadov, bir söyleşisinde görüşlerini
şöyle açıklamıştır: "Bulgar edebiyatçıların bizlere bakışı, ne yazık
ki, pek olumlu sayılmaz. Yalnızca son yıllarda değil, yarım yüzyıl
süren sosyalist döneminde de ilgisiz kaldılar Türk edebiyatına. Söz
konusu dönem içinde Bulgaristan Türkleri gerek şiirde, gerek roman ve
öyküde, Bulgar edebiyatı düzeyinde yapıtlar verdiler. Ama dediğim
gibi, Bulgarlar ilgi duymadı bunlara. Oysa hiç değilse bir antoloji
yapabilirlerdi. Tabi bunun farklı nedenleri, yorumları olabilir. Şöyle
bir şey var, her zaman içimi acıtmıştır benim: Diyelim bir Arap şairi
geldiğinde, büyük ilgi gösterirlerdi ona. Hatta Bulgar şairleri hemen
toplanır, bir ay içinde o Arap şairinin iki üç kitabını çevirip
yayımlarlardı. Buna karşılık, Bulgaristan'da doğmuş, büyümüş, burada
öğrenim görmüş, buranın insanı olmuş Türk şairlerini, yazarlarını
dikkate almazlardı. Bu tutum hiç değişmedi. 50 yıl içinde, hiç değilse
düzgün bir antoloji olsun yapılabilirdi Türk şairlerinden.
Yapmadılar!.. Benim en büyük acılarımdan biri budur."
Böyle bir gerçekle yüzleşirken insanın sorası geliyor: "Bu nasıl bir
dostluk, acaba bu nasıl bir beraberlik?!?
Mehmet ALEV