Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) yeni lideri Lütvi Mestan, önümüzdeki dönemde yapacağı çalışmaları Zaman’a değerlendirdi. Partinin gücünün seçmenlerle yüz yüze görüşmelerde saklı olduğunu aktaran Mestan, seçmenlerle olan temaslarının bire bir ve daimi olduğunu, mart ayı sonuna kadar 28 ilin hepsini dolaşarak Ahmet Doğan’a karşı düzenlenen çirkin saldırının gölgesinde kalan hususları seçmenlere açıklamayı hedeflediklerini söyledi. Ahmed Doğan’ın raporunda belirttiği riskli azınlıkların “Avrupai Azınlık” statüsü kazanmaları fikrine açıklık getiren Mestan, bunu Avrupa çapında bir entegrasyon modelinin gerçekleştirilmesi için yepyeni bir siyasal konsept olarak öne çıkarmak istediğini vurgulayarak, ulusal çıkarların, entegrasyonun engellenmesi halinde tehdit altında olduğunu belirten Mestan, bir devletin ulusal güvenliğini tehdit eden gerçek tehlikenin entegre edilmemiş bir toplum olduğunu söyledi.
Sayın Mestan, oybirliği ile HÖH lideri seçildiniz. Bundan sonra partiyi hangi istikamette götüreceksiniz?
İlk önceliğimiz, HÖH’ün ülkenin idaresi için yeni alternatif formüllerin oluşturulması sürecinde esaslı bir sübje olarak kendi yerini bulmasıdır. Biz bunu temel öncelik olarak görüyoruz. Parti içindeki önceliklere gelince, ben karşı karşıya bulunduğum sorunların bilincindeyim. Sayın Doğan, kendi itibarı sayesinde parti içindeki merkezi çekim güçlerinin bir teminatı idi. O yıllardan beri partinin birlik ve beraberliğini temin etti. Fakat bizim partimizin gücü, seçmenlerimizle yüz yüze görüşmelerde saklıdır. Biz, onları yalnız seçim kampanyası geldiğinde ziyaret etmiyoruz, bizim seçmenlerimizle olan temasımız bire bir ve daimidir. Bir buçuk ay içinde bölgelere ziyaretler yapmayı planlıyoruz. Bu bir rastlantı değil, yani mart ayının sonuna dek 28 ilin hepsini dolaşacağız. Bu ziyaretlerin amacı, sayın Ahmet Doğan’a karşı düzenlenen çirkin saldırının gölgesinde kalan hususları seçmenlerimize açıklamak olacak. Partinin yeni idaresinin önünde duran diğer bir parti içi hedef ise, HÖH’e gerçek bir imaj çizmektir. Ben, HÖH’e gerçek bir medya imajı çizmeyi temel hedeflerimizden biri olarak addediyorum. HÖH’ün kamu oyundaki imajının çarpıtıldığını düşünüyorum. Bu imaj, partinin gerçek yüzünü yansıtmıyor. Partinin çarpık imajı, HÖH’ün çarpık bir biçimde algılanmasının fonksiyonudur.
Bunun sebebi nedir?
Bunun sebebi, birçok kalıcı ve gerçek dışı görüşün (mit) var olmasıdır. İlk mit, HÖH’ün lidere dayalı bir parti olduğu iddasıdır ve bu “lidere dayalı parti” ibaresi demokratik yöntemle idare edilen partilerin zıt anlamı olarak kullanılıyor. İkinci mit ve bu daha tehlikeli olanıdır. Yani bizim etnik bir parti olduğumuz iddiasıdır. HÖH’ün kamu oyundaki imajının çarpıtılması için en büyük rol oynayan bir mit. Ben, HÖH’ün gerçekten ilk başlarda Bulgaristan’daki Türklerin ve Müslümanların oluşturduğu bir parti olarak ortaya çıktığını itiraf etmek istiyorum. Fakat bu, partinin etnik bir oluşum olduğu anlamına gelmez. Bulgaristan’da, üyelerinin tamamen Bulgarlardan ibaret olduğu partiler var, umarım hiç kimse buna dayalı olarak bu partilere etnik parti demez. Siyasetbilimciler, HÖH’ün ilk baştaki siyasal platformunu neoliberal olarak değerlendirdi. Aslında HÖH, ideolojisi itibariyle normal bir ulusal liberal partidir ve partimizin Bulgaristan’da ilk liberal parti olması, Avrupa’da ve dünyada tanınmış olması, elbette bir rastlantı değildir. Ne yazık ki Güneydoğu Avrupa’da, özellikle de Balkanlar’da, azınlıklar, başka devletlerin birer kültür mirası şeklinde algılanıyor. Neredeyse, Bulgar halkının tarihteki kırılma noktaları HÖH’ün şahsına mal ediliyor, partinin üyelerine ve sempatizanlarına bir zamanki hükümdarın mirasçıları gözüyle bakılıyor. Bu ise son derece gerici bir yaklaşımdır, çünkü Bulgar siyasetini maziye mahküm ediyor.
Partinin 8. Olağan Kurultayında sayın Doğan, Avrupa’daki liberallere seslenerek AB’de yaşayan riskli azınlıklara “Avrupai Azınlık Statüsü” tanınması için bir konsept hazırlanması önerisinde bulundu. Bu öneri ne anlama gelmektedir?
Bu, sayın Doğan’ın sunduğu raporundaki temel yeniliktir. Ben, riskli azınlıkların “Avrupai Azınlık” statüsü kazanmaları fikrini, Avrupa çapında bir entegrasyon modelinin gerçekleştirilmesi için yepyeni bir siyasal konsept olarak öne çıkarmak istiyorum. Bunu gerekli kılan nedir? Ulus devletlerde, bu özellikle Güneydoğu Avrupa için geçerli, daha doğrusu Balkanlar için, her devlette çok güçlü bir etnosantrizm var ve bu entegrasyon süreçlerine köstek oluyor. Çünkü bu görüş etnik kültürler arasındaki farklılıkları, bir sermaye olarak değil de, ulusal çıkarlara karşı bir tehdit olarak ele alıyor. Ben, ulusal çıkarların entegrasyonun engellendiği takdirde tehdit altında kaldığını iddia ediyorum. Bir devletin ulusal güvenliğini tehdit eden hakiki tehlike entegre edilmemiş bir toplumdur. Ve dolayısıyla “Avrupai Azınlık Statüsü” elde etme fikri, ulus devletlerin çalışan birer entegrasyon mekanizması üretmedeki işlevsizliğini aşmayı hedeflemektedir. Yani, topluluk hukuku ulus hukukundan önde gelecek, bu geliştirilecek ve topluluk hukuku riskli azınlıkların statüsünü “Avrupai Azınlık” şeklinde düzenleyecek. Dolayısıyla bu azınlıkların müdafası tek bir devlete ya da iki devlet arasındaki anlaşmaya bağlı kalmayıp, daha üstün bir düzeye taşınacak. Bu bırakın bölünmeyi, bilakis, bölünmeyi önleyen bir husustur.
Bu durum, Bulgaristan’daki Türk azınlığının kendisine Anayasa’nın verdiği hakların dışında başka isteklerinin de olduğu şüphesini uyandırmaz mı?
Biz, milli bir parti olarak takdire şayan olduğumuzu düşünüyorsak, o da kimliğimizi korumak suretiyle bir entegrasyon felsefesine sahip olduğumuzdandır. Biz, her türlü bölücülük düşüncelerine, toprak bütünlüğünün parçalanmasına, özerkliğe vb. “hayır” diyoruz. Bunun içindir ki, Bulgaristan Büyük Millet Meclisi kurulduğunda aşırı düşüncelerinden dolayı biz Adem Kenan’ı partiden ihraç ettik ve bu yüzden HÖH’ün Bulgaristan için bir şans olduğunu söylüyorum. Ve totaliter bir rejimden demokratik sivil topluma kan dökmeden sağlanan geçişte, kesin katkımızın olduğunu iddia ediyoruz. Eğer biz rövanşçı bir parti olsaydık, sözde “Soya Dönüş” sürecinin doğurduğu neticeler bunun için çok iyi bir zemin hazırlamıştı. Ne var ki, biz rövanşçılığa “hayır”, bölücülüğe “hayır”, entegrasyona “evet” dedik, fakat kendi kimliğimizden de ödün vermeyeceğimizi söyledik ve gelecekte de kimliğimizden ödün vermeyeceğiz. İşte güdülen bu siyasetten dolayı Bulgaristan, etnik çatışmaların kanlı banyosundan geçmedi ve totaliter rejimden demokrasiye sakin bir geçiş yaptı. İşte HÖH formülü budur, model budur. Bu uluslar arası arenaya taşınmalıdır. Bulgaristan etnik modeli Balkanlar’a ve hatta mümkünse Avrupa’ya örnek olmalıdır.
Sayın Doğan’a karşı yapılan silahlı saldırıdan sonra, Bulgaristan’da toplumsal barış için bir tehdit var mıdır?
Bizim açımızdan 19 Ocak’ta meydana gelen olay, HÖH’ün uzun yıllar lideliğini yapan Ahmet Doğan’a karşı yapılmış gösterişli ritüel bir siyasi cinayet girişimidir. Ülkedeki toplumsal barışın tehdit altında olup olmadığı konusuna gelince bu, siyasal tepkilere bağlıdır. Bizim tepkimiz tamamen olgun ve sorumlucaydı. Biz, Parlamentonun ortak bir deklarasyonla bu siyasal suikastı kınamasını istedik. Bu olayı yalnız bir lideri öldürme girişimi olarak değerlendirmemesini, demokrasinin en temel değerler sistemine ve 8 milyon Bulgaristan vatandaşına karşı bir saldırı olarak değerlendirmesini istedik. Kurban ile saldırganın yerlerinin değiştirilmesini, Bulgaristan toplumunda gerginliğin artmasına sebep olabilecek bir unsur olarak görüyorum.
Saldırganın Türk asıllı olması, herhangi bir şeye işaret ediyor mu?
Siyasal suikastlerin tarihi gösteriyor ki, kural olarak böyle kişiler aynı etnik ve dini kimlik taşıyan topluluktan seçiliyor. Bunun klasik örneği İzak Rabin’in aşırı sağcı Yigal Amir tarafından öldürülmesidir. Bu örnek yeterlidir. Kaldı ki, Oktay Enimehmedov denilen şahsın suç dosyası bulunmaktadır. Birçok ceza almış, uyuşturucu bağımlılığı varmış. Bütün bunlar kendisini bu tür eylemleri gerçekleştirmek için uygun duruma koyuyor.
Gerginliğin artmaması ve huzur ortamının muhafaza edilmesi için ne gibi önlemler alınmalıdır?
Parlamentonun ortak bir deklarasyon kabul etmesi gerekiyordu. Bu oldu. Yapılması gereken diğer bir şey ise, bütün siyasal partiler potansiyel bir katil olan Oktay Enimehmedov’un kahramanlaştırılmasından uzak durmalıdır. Kamu oyunda onu müdafa eylemlerinden çekinmelidirler. Çünkü bunu yapmazlarsa, onlar da dolaylı ve sessiz bir biçimde gerginliği tırmandırma sürecine katkı sağlamış olacaklar ve bu durumda kaybeden demokrasi olacaktır. Kendi tarafımızdan biz de, bütün üyelerimize ve sempatizanlarımıza seslenerek, bazı şehirlerin adliye saraylarının önünde Oktay Enimehmedov’u müdafa etmek için düzenlenen mitingler aracılığıyla hedeflenen provokasyonlara kapılmamaları çağrısında bulunuyoruz. Seçmenlerimizi olgun, sorumlu ve sadece ve sadece demokratik yöntemlerle cevap vermeye davet ediyoruz. Mehmed Ömer, Erkan Tunca, Sofya
zaman.bg