Bulgaristan topraklarında Yahudilerin varlığı çok eskilere dayanır. Tarihi bulgulara göre, Balkanlar’da ve özellikle Bulgaristan topraklarında Yahudi varlığının izleri MS 2. yüzyıla, belki de daha da öncesine gider. Yazar Philo’ya göre, İmparator Caligula döneminde (MS 37-41) Makedonya’da yerleşik Yahudiler bulunmaktaydı. Eski adıyla Ulpia Oescus, bugünkü adıyla Plevne kenti yakınlarında 2. yüzyıla ait, üzerinde Menora (yedi kollu şamdan) bulunan Latince yazılmış bir mezar taşının bulunması bunun kanıtı.
4. yüzyılda İmparator Theodosius kararnamesinin yayınlanmasından sonra, bölgedeki Yahudiler için yaşam zorlaşmaya başladı. Bizans İmparatoru Leo III döneminde ise (718-741) tüm Yahudilerin vaftiz edilmesi kararı üzerine Bulgaristan topraklarına doğru yoğun bir Yahudi göçü başladı. Bulgar Çarı Boris I döneminde (852-889) ise Yahudi tarihinde ilk ve belki de tek olay yaşandı. Bulgaristan’a göç eden Yahudiler pagan olan Bulgarları Yahudi olmaya ikna etmeye çalıştı. Çar Boris, kısa süreli bir tereddütten sonra, büyük ihtimalle siyasi nedenlerden dolayı, halkının Hıristiyanlığı seçmesini kararlaştırdı. Ancak Bulgar Hıristiyanlığı, pagan, Yahudilik ve Hıristiyanlık karışımı bir din olarak gelişmeye başladı. Hıristiyanlığı yaymak üzere Bulgaristan’a gelen papazlar Cyril ve Methodius da bölgedeki Yahudi kültüründen etkilendiler. Yarattıkları ve sonradan Kiril alfabesini oluşturacak Yunanca temelli alfabede, Yunan alfabesinde bulunmayan bazı sesler için İbrani harflerini kullandılar (ts için tsadik, sh için şin vs.). Comitopuli hanedanından başa geçenlerden çoğu da Samuil, Moses, David gibi İbrani/Yahudi isimleri almayı tercih ettiler. Din adamlarının çoğu da Yahudi kökenliydi. En ünlüleri, Ohrid bölgesi ve ilk Bulgaristan Başpiskoposu Leo Mung’du.
11. yüzyıl boyunca, İtalya’dan gelen çok sayıda Yahudi tacir Bulgaristan’a yerleşti ve çarlardan özel ayrıcalıklar koparmayı başardılar. Yine bu dönemde, Haçlı zulmünden kaçan Yahudiler de Bulgaristan’a sığınmaya başladı.
Bulgar Çarı Ivan Alexander (1331-1371), Sara adlı bir Yahudi kızla evlenmek için eşi Teodora’dan ayrılmıştı. Sara da Çar’la evlenebilmek için Hıristiyanlığı kabul etmişti. Sara, din değiştirdikten sonra, Doğu Ortodoks Kilisesi’nin en büyük destekçilerinden biri oldu. Çok sayıda kilise ve manastır inşa ettirdi. Ancak bu çalışmaları yaparken zaman zaman kilise konseyini eski dindaşlarına karşı kışkırtmaktan da çekinmemişti. Sara’nın sarayda nüfusu çok yüksekti. Hatta bir oğlu olduğunda, Çar Ivan Alexander, ilk eşinden olan veliahdı reddedip, Sara’dan olma oğlunu, Ivan Shishman’ı veliaht prens ilan etti.
1389 yılında Çar Muad I Sofya’yı işgal ettiğinde, kentte faal dört sinagog buldu. İlki, Bizans topraklarından Sofya’ya gelmiş olanların gittiği ‘Kehal de los Griegos’ adlı sinagogdu. Diğerleri bir Aşkenaz sinagogu, bir Frenk sinagogu ve Bulgarca/İbranice dua edilen sinagog idi.
15. yüzyıldan önce Bulgar Yahudi toplumunun çok büyük bir kısmı Romanyot Yahudileriydi. Bu toplumda fakirinden zenginine, devlet işlerinde nüfuzludan toplumdan dışlanmışlara kadar çok geniş yelpazede insanlar bulunmakta ve Bulgar toplumuyla bütünleşmiş konumdaydılar. Dikkat çekici diğer bir nokta ise, o dönemlerde Bulgaristan’ın başkenti olan Turnovo’da cellâtlık mesleğini yalnız Romanyotların yapabilmesiydi. Ancak, zaman içinde Aşkenazların bölgeye göçleriyle birlikte Romanyotlar çoğunluğu kaybetmeye başladı. 1376 yılında Yahudilerin Macaristan’dan çıkartılmalarıyla, Bulgaristan’a doğru büyük bir Aşkenaz göçü yaşandı.
Osmanlıların 1396 yılında Bulgaristan’ı fethetmeleri esnasında Vidin, Nikopol, Silistre, Plevne, Sofya, Yanbol ve Plovdiv kentlerinde gelişmiş Yahudi cemaatleri bulunmaktaydı. 1470 yılında da, Bavyera’dan sürülmeleri sonrası Bulgaristan’a doğru önemli bir Aşkenaz göçü daha yaşandı.
SEFARADLARIN GELİŞİ
Yahudilerin en büyük göçü ise, 1492 yılından sonra, İspanya’dan sürülen Sefaradlarla gerçekleşti.
Osmanlı Sultanı’nın verdiği izinle birlikte, 1494 yılından sonra, Sefaradlar Bulgaristan’da daha önceden Yahudilerin bulunduğu bölgelere yerleşmeye başladı.
Bulgar Yahudileri o dönemde, Osmanlı, Moldavya, Eflak, Venedik ve Sicilya ile ticaret yapıyor; kendilerine ayrıcalık sağlayan Sultan fermanlarıyla da korunuyorlardı. Bulgaristan’ın en önemli ticaret merkezi Pazarcık kenti idi. Ticarette, Yahudi, Rum, Ermeni, Sırp ve Müslüman Türkler arasında büyük rekabet yaşanıyordu. Bütün bu olumlu gidişata rağmen, Bulgar Yahudileri ekonomik alanda hiçbir zaman çok etkin hale gelemedi.
17. yüzyıl ortalarında Bulgaristan Yahudi toplumu için bir dönüm noktası yaşandı. 1640 yılına kadar, Sofya’da üç ayrı Yahudi cemaati bulunmaktaydı: Bizans döneminden beri bu topraklarda yaşayan Romanyotlar, Macaristan ve Bavarya’dan gelen Aşkenazlar ve İspanya’dan gelen Sefaradlar. 1640 yılında üç toplum için ortak bir haham kullanma kararı alındı. Bu haham da Sefarad olacaktı. Zaman içinde Romanyotlar, Sefaradlar içinde eridi, Aşkenazlar da küçük bir azınlık olarak kaldı.
17. yüzyıldan itibaren Balkan Yahudileri ve özellikle Sefaradlar ticaret alanında yükselmeye başladı. Venedik Savaşları’ndan sonra Selanik ve Üsküplü Yahudi tüccarlar Pazarcık kentine yerleşip geldikleri bölgelerle ticareti geliştirmeye başladı. Hemen sınırdaki Haskovo-Hasköy’de hem Batı Avrupalıların hem de Osmanlı Türklerinin katıldığı fuarlar açmaya başladılar. 18. yüzyıldan itibaren Yahudiler madencilik ve dericilik konularına da el attı.
Bu yıllarda Bulgaristan, Osmanlı idaresi altındaydı ve bazı Bulgar Yahudileri Osmanlı yönetimine katılmaya, idari görevler almaya başladı. Bunların arasında en ünlüsü Pazacıklı Bakish, Sultan’ın maiyetinde önemli bir yere sahipti ve madeni paraların üretiminde standartlaşma konusunda çalışmalar yapmıştı.
19. yüzyıl ortalarında Bulgaristan’ı ziyaret eden Çekoslovak tarihçi Konstantin Irecek, bölgedeki Yahudilerden bahsederken, “genelde, ılımlı, mütevazı, kibar ve çalışkan insanlar” olduklarını, başta Burgaz olmak üzere Sofya ve Plovdiv’de yoğunlaştıklarını ve bu bölgelerde çok sayıda zengin Yahudi tüccar bulunduğunu yazmıştı.
SALDIRILARIN HEDEFİ
1878’de Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda Osmanlı ordusu ağır bir yenilgi alıp geri çekilmek zorunda kaldı. Sofya’yı boşaltmaları esnasında ortaya çıkan kargaşa üzerine Sofya Yahudileri korunmak üzere kendi milis kuvvetlerini oluşturmak zorunda kaldı. Bulgaristan için bir çeşit kurtuluş savaşı olan bu çatışmaların Yahudi toplumu üzerinde ağır sonuçları oldu. Osmanlılara yardım etmeleri nedeniyle Yahudilere saldırılar başladı; dükkânları, evleri tahrip edildi, yağmalandı. Çok sayıda Bulgar Yahudi’si Edirne’ye ve hatta İstanbul’a sığındı.
Savaş sonrası, 1878 Temmuz’unda imzalanan Berlin Anlaşması’na, Balkan ülkelerinde yaşayan Yahudilere eşit haklar tanınması hükmü eklendiyse de özellikle Bulgaristan’da geleneksel antisemitizmden kurtulmak mümkün olmadı. Bulgaristan’da ulusal veya yerel yönetimlerde Yahudi liderlerin bir kısmı, en azından danışman olarak görev aldıysa da, kırsal alanda, yerel halk Yahudilerin toprak edinmemesi, ticaret yapmaması için ellerinden gelen tüm engellemeleri yaptılar.
Osmanlı döneminde Bulgaristan Yahudileri Edirne Hahambaşılığı’na bağlı idi.1878 yılında Bulgar yetkililerin onayıyla tüm Yahudi cemaatlerin dini lideri olarak Bulgaristan Hahambaşılığı makamı oluşturuldu. Hahambaşılığa bir Sefarad haham, Rav Gabriel Almosnino seçildi.
1884 yılında ilk kez Rusçuk’ta Judeo-Espanyol dilinde gazete yayınlanmaya başlandı. Bu tarihe kadar yayınlanan tüm Yahudi gazeteleri Bulgarca çıkartılıyordu. 1899 yılında, artan antisemit yayınlara karşı Chelovecheski Prava (İnsan Hakları) adında bir gazete yayınlanmaya başlandı. Yine bu dönemlerde, Judeo-Espanyol dilinde gazeteler çıkartılmaya devam edildi: ‘El Dia’ (1897-1914), ‘Hashofar’ (1901-1931), Marksist eğilimli ‘El Pueblo’, ‘El Ovrador Judio’, ‘El Amigo del Pueblo’.
1900 yılında, Hahambaşı Vekili Rav Moshe (Moshonachi) Tadjer liderliğinde tüm Bulgar Yahudi cemaatleri bir araya gelip cemaat işlerinin yürütülmesi, düzenlenmesi, gerekli seçimlerin yapılması gibi konuları içeren bir tüzük hazırladı. Ancak bu tüzük Bulgar hükümeti tarafından tanınmadı.
19. yüzyılın sonuna doğru, Bulgaristan’da Siyonist akım kuvvetlenmeye başladı. 1895 yılında birkaç Bulgar Yahudi’si Filistin’de bir yerleşim merkezi Har-Tuv’u kurdular. 1897 yılındaki ilk Siyonist Kongresi’ne Bulgaristan’dan üç delege katıldı.
1909 yılında Çar Ferdinand, Çariçe Eleonora ve hükümet yetkililerinin katılımlarıyla Avrupa’da Amsterdam ve Budapeşte sinagoglarından sonra üçüncü en büyük sinagog olan Sofya Sinagogu’nun açılışı yapıldı. Sefarad sinagogu olması nedeniyle İspanya stilinde inşa edilmişti.
1985 yılında, Bulgaristan-Sırbistan savaşı esnasında Yahudiler ilk kez orduya alındı. 1912-1918 yıllarında, Bulgaristan’ın taraf olduğu üç büyük savaşta Bulgar Yahudileri tüm cephelerde savaştı. Bu savaşlarda, çok sayıda kayıp arasında, çoğu Sefarad 1000 kadar Yahudi asker hayatını kaybetti.
1919 yılında imzalanan Neuilly Antlaşması’nda azınlıklara eşit haklar tanınması maddesi konulmasına rağmen Yahudilere karşı gayri resmi ayrımcılık uygulanmaya devam edildi. Yahudilerin, askeri okullara, devlet bankalarına veya kamu görevlerine kabul edilmemesine devam edildi.
1920’li yıllarda ekonomik sıkıntıların faturası Yahudilere kesildi. 1925 yılında komünistlerin Saint Nedelya Kilisesi’ni bombalamalarının ardından büyük bir cadı avı başlatıldı. Saldırganlar arasında bulunan Marco Friedman’ın Yahudi olması nedeniyle hiddet özellikle Yahudi toplumuna yöneldi. Tutuklananlar arasında çok sayıda olaylardan bihaber Yahudiler de bulunuyordu. Bulgaristan Haber Ajansı Direktörü Joseph Herbst sırf Yahudi olması nedeniyle tutuklandı.
Her şeye rağmen Bulgarca, Fransızca ve özellikle Judeo-Espanyol dilinde gazeteler yayınlanmaya devam etti: ‘El Dia’, ‘Carmel’, ‘La Verdad’, ‘La Alvorada’, ‘Ha Tikva’, ‘La Pasensia’, ‘La Tribuna’, ‘El Pasatiempo’, ‘El Judio’, ‘La Consensia’ vs.
Özetle, Bulgaristan’da Sefaradlara yönelik basın olarak
1882-1903 döneminde Judeo-Espanyol dilinde yedi, Bulgarca dört, Fransızca bir;
1904-1918 döneminde Judeo-Espanyol dilinde 23, Bulgarca bir;
1919-1923 döneminde Judeo-Espanyol dilinde dört, Bulgarca bir;
1924-1940 döneminde Judeo-Espanyol dilinde on üç gazete yayınlandı.
1930’lu yıllarda, Avrupa’da yükselişe geçen Nazizm’in etkisiyle Bulgaristan’da çok sayıda antisemit kuruluş ortaya çıktı. 1936 yılında, Nazi kopyası olarak kurulan Ratnik (Savaşçı) bu kuruluşlar arasında en etkin olanıydı.
1930’lu yılların sonunda Bulgaristan Yahudilerinin yarıdan fazlası Sofya’da yaşıyordu. Aralarında kullandıkları Judeo-Espanyol dili antisemit ortam nedeniyle daha az kullanılmaya başlandı.
Bulgaristan’da konuşulan Judeo-Espanyol dilinde, Türkçe, İtalyanca, Rumca, Arnavutça, Fransızca, Bulgarca ve Romence’den çok sayıda alıntı bulunur. Telaffuzlarda da bu yüzden değişiklikler görülür. Bulgaristan Sefaradlarının eğitim seviyesi de oldukça yüksekti. 1908 yılında Bulgar erkeklerinin yüzde 53’ü, kadınlarının yüzde 85’i okuma-yazma bilmiyordu. Buna karşılık Yahudi toplumunda ve özellikle Sefaradlarda bu oranlar çok daha düşüktü. Eğitim konusunda, Alliance Israelite Universelle’in Bulgaristan Sefaradlarının eğitimine katkısı yadsınamaz. 1894-1896 yılları arasında yedi kentte, Rusçuk, Plovdiv, Sofya, Varna, Burgaz, Shumen ve Samokov kentlerinde AIU eğitim merkezleri kurulmuştu.
***
1939 yılında Bulgaristan’da, yüzde 90-95’i Sefarad olan yaklaşık 49 bin Yahudi yaşamaktaydı. Bu sayının yarısından fazlası Sofya’da yerleşikti. (Diğer önemli Yahudi yerleşim merkezleri: Plovdiv, Rusçuk, Varna ve Burgaz.)
KAYNAKLAR
- Sephardic Jews in Bulgaria – Marcel Israel
- The long, long History of Bulgaria and the Jews – Clive Leviev-Sawyer
- A Guide to Jewish Bulgaria
- Synagogues in Bulgaria – Eighteen Centuries ofJewish Presence in Bulgaria – Elko Z. Hazan
- The Concise Encyclopedia of Jewish Communities and Their Synagogues in Bulgaria – Elko Hazan
- Bulgarians and Jews Throughout History – Archimandrite Pavel Stefanov
- Bulgaria Jewry – World Jewish Congress
- The Jewish Issue in Bulgaria between the Two World Wars – Irina Lyubomirova Ognyanoya