“Türk Edebiyatı çevrilen ülkelerdeki önemli ödülleri almaya başladı”

8 Mart 2016 Salı |


Yüzündeki gülücük ile etrafındaki her şeye hayat azmi veren bir kişi. Yıllar önce onun ellerinde bebekler ilk yaşam soluğunu alıyor, bu gün ise onun çalışmaları sayesinde Türk yazarlarının eserleri yabancı memleketlerde hayat kazanıyor. Şu anda Kelem Edebiyat Ajansının gösterdiği çabalarla Türk edebiyatı daha çok aranan tercüme edilen ve yabancı dillerde okunan bir edebiyat oluyor. Bu çalışmaların başarısında TEDA’nın çok büyük bir katkısı vardır. Buraya, Bulgaristan’a Sofya Kitap Fuarına direkt olarak Doha’dan geldi, orada Türk yazarlarını tanıtmak için bulundu. Hiç yorulmadan ve büyük bir sevgi ve istekle çalışan Nermin Mollaoğlu “Katardan geliyorum ve bavulumun içinde hem bikini hem de Bulgaristan için eldivenlerim var” diyerek gülüyor. Yaptığı her şeyi istekle yapmasının nedeni işini çok sevmesi… şahane kocası ki, onun her şeyde dayanağı oluyor.


Nermin Hanım, TEDA programı 10 yıldan beri Türk Edebiyatını yabancı ülkelerde tercüme ve populerize edilmesi alanında büyük başarılara ulaştı. Bu çalışmanın nasıl başladığını anlatır mısınız?

TEDA’nın şöyle çok güzel bir tarafı var Türkiye’de bir fikri bazıları sever bazıları sevmeyebilir, ama TEDA’nın öyle bir güzelliği oldu ki herkes sevdi, herkes destekledi. Kültür Bakanlığı, Basım Yayın Birliğimiz ve Yayıncılar Birliğimiz, aynı zamanda Türkiye’de tüm çeviri işleriyle ilgilenen herkes, TEDA’nın doğmasına yardım etti. Ben de buna yardımcı oldum.

Bu çok önemli, nasıl oldu?

Ben yayıncılığa 2003 yılında başlamıştım. Yapı Kredi Yayınlarında çalışmaya başlamıştım ve oradaki görevlerimden birisi de, Yapı Kredi çok çeviri basan bir yayıneviydi, diğer ülkelerden, çeviri fonları varsa, onlardan para bulmaya çalışıyordum. Mesela İspanyolca bir kitap varsa, o kitap için İspanyollardan gidip çeviri desteği bulmak için araştırmaları yapmak benim sorumluluğum idi. Mesela 2003’de Yapı Kredi Yayınlarında çalışırken İspanyollardan destek almıştık, İsveç’ten destek almıştık, Norveç’ten, Hollandalılardan destek almıştık, Almanya’dan, hepsinden destek almıştık. Yapı Kredide görevlerimden biri de basılan Türk yazarlarının haklarını satmaktı.


Bunun tersi çalışma daha kolay mı daha zor mu oldu?


Ama şunu söylemem lazım, YKY’da üç yıl çalıştım ve sadece bir kitap satabildim. Yani 2003’ten 2005 sonuna kadar. Üç yıl boyunca ve bir gün Genel Müdürümüze gittim, bu arada bu Yayınevi bir bankanın yayıneviydi, yani çok zengin bir bankanın yayıneviydi. Ve müdüre gidip dedim ki “Her ülkenin böyle bir fonu var, biz de bu kadar zengin bir yayıneviyiz, arkamızda bir banka var, bizim de bir fon kurmamız lazım. Bizim de böyle kendi edebiyatımızı desteklememiz gerekiyor, yanı kendi yazarlarımızın haklarını… Yurtdışında çevrilmesini desteklememiz gerekiyor”.


Onun tepkisi ne oldu?


O da bana güldü. “Öyle bir şey ancak Kültür Bakanlığının çatısı altında yapılabilir” dedi. Aradan 3 yıl geçti ve TEDA doğdu, ben de YKY’dan ayrılmıştım ve Kalem Ajansını kurmuştum. Ve neredeyse 10 yıl oluyor, 10 yılda 1500’ün üzerinde telif hakları sattık. TEDA öncesini de, özellikle altını çizmek lazım, TEDA öncesinde 3 yılda sadece 1 kitap satabilmiştim YKY’dan.


O yazar kimdi?


Tanpınar. Ahmet Hamdı Tanpınar. O yüzden de, düzenlediğim edebiyat festivalinin adı da Tanpınar. Sadece o neden değil de, bir sürü nedenlerden biri de o idi.


TEDA yalnız proje olarak beğenilen değil ve de yalnız var olma çalışması değil günden güne gelişmeye devam ediyor…


Kültür Bakanlığımız bir sürü iyi işler yapıyor, ama bence TEDA onların arasındaki en iyisi. Bu 10 yıl süresinde bizim çok Kültür Bakanımız değişti. Bazen böyle Bakanlar değişince bazı projeler rafa kalkar, ama hiçbir gelen Kültür Bakanı bu projeyi kaldırmadı. Çünkü ilk başta dediğim gibi, TEDA herkes tarafından sevilen bir proje oldu.

Türk yazarlarının eserlerinin yabancı ülkelerde tercüme edilmesi ve okunması yazarlarına yüksek moral veriyor mu?


10 yıl öncesinde yazarlara gidip “Sizin haklarınızı temsil edebilir miyim” dediğimde, onlar buna hiç inanmıyorlardı, bunun olabileceğine. Şimdi ise beni her hafta arıyorlar ve “Beni nereye sattın” diye soruyorlar. Şimdi her ülkenin büyük kitap fuarlarına gitmeye çalışıyorum ve kitapçılarda da, hava alanlarındaki kitapçılarda da Türkçe’den çevrilmiş olan kitapları görüyorum, bence şahane bir şey bu. Ve künye sayfalarında, çoğunda TEDA’nın logosu oluyor. Bu arada, TEDA’nın kurallarından birisi onun yazılması değil. Yani mecbur bırakmıyor TEDA onu yazmaya, ama yayıncılar o kadar memnun ki, TEDA ile çalıştıklarından dolayı çok severek künye sayfalarına TEDA’nın logosunu ekliyorlar.


TEDA’nın bu alandaki başarıları yazarları daha çok motive ediyor mu?

Daha fazla kitap yazmaları için motive etmiyor, öyle bir özelliği yok. Ama onları mutlu ediyor. Bizim bir yazarımız var Çiler İlhan. Birkaç yıl önce Avrupa Birliği Edebiyat Ödülünü aldı. Türkiye’de 2 bin kitap sattı. Çok az aslında yani, çünkü bir öykü kitabı idi. Ama 2 bin kitap satması öyle çok büyük bir başarı değil. TEDA’nın desteği ile Çiler İlhan’ın bu kitabı 23 dile çevrildi. Hindistan’daki Malayalam dilinde bile çıkıyor. 80 milyon insan Malayalam’ca konuşuyor. Sonuçta, eğer çevrilmemiş olsaydı, sadece 2 bin okuru olurdu. Şimdi 23 dilde, en az biner basılmış olsa, 23 bin, iki de ülkede verdi, 25 bin basılmış oldu. En az. Yazar neye yazıyor, okunmak istiyor. O zaman TEDA, bu 25 bin insana ulaşmasını sağladı, yoksa sadece 2 bin insan olacaktı. Bu onu, tabi ki, mutlu ediyor ve daha fazla yazı yazmak istiyor. TEDA’nın desteği ile Çiler İlhan’ın bu kitabı 23 dile çevrildi.

Çiler İlhan Avrupa Birliği Edebiyat ödülünü aldı. Tercüme edildikleri ülkelerde ödüller alan başka yazarlar var mı?

Artık Türk Edebiyatı o ülkelerde ki, önemli çeviri ödüllerini ya da edebiyat ödüllerini de almaya başladı. Mesela, TEDA’nın desteklediği Tanpınar’ın Sırpça çevrisi yapıldığı zaman, o ülkenin en iyi çeviri ödülünü aldı. Böyle olunca da, o yayıncı, daha fazla Türkiye’den kitap basmak istiyor. Ve diğer yayıncıları da teşvik ediyor, motive ediyor, çünkü diyorlar ki, “Ha, Türkçeden çevirmen var” diyorlar. Yani, sadece çeviri desteğinin olması, ya da iyi bir kitabın olması yetmiyor. Çevirmenin olduğunu da ortaya çıkarıyor TEDA. Yazar, tercüman ve yayınevi ortaya çıkıyor. Mesela, iki hafta önce Fransa’nın en büyük Çeviri Edebiyatı kitabı, yani sadece çeviri kitaplarına verilen ödülünü, bunu Hakan Günday aldı “Daha” kitabıyla. Fransa’nın en önemli çevri kitabına verilen ödülünü yine TEDA’nın desteklediği Hakan Günday’ın “Daha” kitabı aldı, Bulgaristan’da da “Prozoretz” basıyor kitabı.

Çok büyük sevgiyle çalıştığınızı görüyoruz. Bu enerji nereden kaynaklanıyor?


Evet, işimi çok severek yapıyorum. Benim ilk mesleğim ebelikti, ebeyim ben. Bir sürü çocuk doğurttum, sonra öğretmenlik yaptım, bir sürü çocuğa edebiyat öğrettim, sonra da hukuk okudum, ekonomik hukuku ve şimdi öyle bir iş yapıyorum ki, hem ebeliğimi kullanıyorum, hem öğretmenliğimi kullanıyorum, hem de yüksek lisansımı, hukukumu da kullanabiliyorum. Bir de çok şahane bir kocam var Mehmet Demirtaş, ona ben şahane koca Demirtaş diyorum. Öyle bir kocam olmasaydı, bu kadar başarılı olamazdım. Her başarılı kadının arkasına iyi bir koca yatar. Bunun da telif hakları bana ait. Ha-ha-ha!


Iskra Mileva/Tercüman: Alina Karahanova
http://www.rivva.info