Ahmet Doğan: 'Borisov ile Erdoğan'ın iyi ilişkiler içinde olması tuhaf'

20 Ocak 2013 Pazar |


Ahmet Doğan, Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisinin dünkü 8. Olağan Ulusal Kurultayı'nda kendisine karşı girişilen silahlı saldırı nedeniyle okuyamadığı raporunda Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iyi ilişkiler içinde olmasını 'tuhaf' olarak değerlendiriyor. Doğan raporunda, ahlaki gerekçeleri olmasına rağmen yabancı başbakanların davranışlarını yorumlamak istemediğini belirterek, 'Kahraman-Kurtarıcımız' olarak adlandırdığı Boyko Borisov'un böylece tuhaf ilişkiler içine girdiğini kaydediyor. 
İşte Doğan'ın raporunda Boyko Borisov ile Recep Tayyip Erdoğan'a ayırdığı kısım:

' Ülkenin siyasi zümresinin bir kısmı olarak nelere izin verdiğini algıladığın zaman, rasyonel bir izahat aramak yerine, daha çok şaşırıyorsun. Çünkü neler olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlıyorsun. Basının ve toplumun bir maçonun Kahraman-kurtarıcı (Başbakan Boyko Borisov'u kastediyor)olarak davranışlarına nasıl tepki gösterdiğini görerek canın sıkılıyor, için daralıyor…. Ancak siyasi eylemsizlikten dolayı suçluluk duygusu seni teskin etmiyor, daha deruni ve dikey olarak seni taciz ediyor….
Demokrasinin imkanlar yelpazesini bir kez daha yaşadıktan sonra ve genel suç içerisindeki kendi üzerine düşen ve Diktatörlük olasılığını bir gerçeğe dönüştüren payı idrak edince , artık bunun Demokrasinin en önemli dersi olduğuna, ancak bir kez daha tekrarlanmaması gerektiğine kanaat getirmeye hazırsın. Zira bu derste sınıfta olmayan bir siyasetçi Demokrasinin bedelini bilemez. Böyle bir siyasetçi rutinin ve ataletin kurbanı olmuştur …
Müthiş bir ders. Tekrarı olmayan, hatta dramatik. Diktatörler temel değerlerden, siyasi amaç belirlemeden ve ülkenin kalkınmasına dair stratejilerden anlamaz. Ancak onlar İktidar sisteminin insiyaki gücünü ve aletlerini bizden daha iyi hissediyor. Özellikle mikrofonu, kamerayı ve güç aletlerini. Ve zorlama ve şantaj için işe yarayacak her şey.
İşini elinden alabilirler, ancak sen kendini müteşekkir hissetmelisin. flasını sağlayabilirler ancak sen susmak ve korkmak zorundasın. Çünkü ardından çok daha kötüsü de gelebilir. Basını kullanarak sana öyle bir komplo hazırlayabilirler ki, aynaya bakarak kendini tanıyamazsın. Devleti de iflasa sürükleyebilirler, yeter ki bu iflas kendilerinin hayatta kalmalarını ve güvenliklerini garanti etsin. Ancak diktatörler, aynen bizim Kahraman-kurtarıcımız gibi tuhaf insanlardır. Kamera karşısında ne kadar da kurumlu ve terbiyesiz olsalar da, aynı derecede zamanın gelecek yönünde kararsız ve korkaktırlar. Bunun için Hayatta kalabilme onların son derece ilgisini çekiyor. Hatta onu devletin ve toplumun siyasi stratejisine dönüştürüyorlar. Kahramanımız-Kurtarıcımızın temel seçim numarasının herhangi bir program veya Bulgaristan’ın kalkınmasına dair model değil, “Bulgarların hayatta kalabilme insiyakinin uyandırılması” olması tesadüf eseri değildir. Tabi bu telkin mecburen sanal Türk tehdidi ve Osmanlı’nın Balkanlar’daki kültürel mirasının ürünü olarak HÖH ile alakalandırılmaktadır.
Buraya kadar iyi. Korku makinası “kendine özgü eşkal ve görünüme” göre yapılandırılmış ve hareket ettirilmiştir. Ve makina hayatta kalabilme insiyakinin uyandırılması için gerekli ürün olan Korku’yu üretmeye başlıyor. Ancak her şeye rağmen, bizim Kahramanımız-Kurtarıcımız kendini güvenli hissetmiyor, ikinci bir sigorta yapmak istiyor ve bundan dolayı dostane bir şekilde Ankara’daki Türk meslektaşına hitap ederek elinden gelen her şeyle kendisine yardımcı olmasını istemeye karar veriyor. Ve tabi Ankara’daki meslektaşı olumlu cevap veriyor …
Ahlaki gerekçelerim olmasına rağmen dürüstlük nedeniyle yabancı başbakanların davranışlarını yorumlamak istemiyorum. Sadece okumayı sevmediği için Tarihten hiç haberi olmayan bizim Kahramanımız-Kurtarıcımıza hatırlatmak istiyorum, ki Tarihin güneşi altında yeni hiçbir şey yok. Bunun için kendisi muhtemelen bilmiyor ki bu şekilde, Balkanlar tarihinde muadil modelleri olan tuhaf ilişkilere giriyor…  Diktatörlerin mutlak iktidara olan hırsları sınırsızdır. Onlar genelde seyircilerin beğenisini kazanabilmek için gösterişli ihtimamla başlıyor. Zirvelerine popülizm ve Adalet konusunda demagojiyle ulaşıyor. Ve sonunda kendilerinin yarattığı aynı iktidar makinasının kurbanı oluyorlar.'